Viyana Notları #2
Güzel bir pazar sabahından herkese Merhabaaa :) Kıştan vazgeçti Ankara biraz sonbahara kaydı mevsim.Bu sene neden böyle hemen kış oldu anlamadım.Geçtiğimiz senelerde Ankara böyle miydi bilmiyorum ama Akçay,Altınoluk'ta hala insanlar denize girerken ben burada kalın kıyafetler giymeyi pek sevmedim.Ama bugün gayet güneşli güzel bir gün yaşanıyor Ankara'da :)
Neyse şimdi konumuza dönelim ve Viyana notlarıma devam edelim :)
Geçen yazıda sizlerle paylaşmayı unuttuğum uçaktan çektiğim Viyana fotoğraflarını bakalım.
Kim demiş uçakta fotoğraf çekmek yasak diye.Bu güzelliği çekmeden olmazdı.
Viyana'da 2. günümüzde yılda 250.000 kişi tarafından ziyaret edilen Avrupa'nın en büyük yer altı gölüne gidiyoruz.
Viyana'ya 17 km uzaklıkta olan Hinterbrühl'te yer alan Seegrotte Hinterbrühl madenine gidiyoruz.
1848 yılında G.Plankenbichler bir kuyu açtırır ve alçı taşı madeni bulur.1912'de en alttaki maden arama bölümü 20 milyon litre su altında kalır.Daha sonra 1932'de Friedrich Fischer tarafından elektirkle aydınlatılıp,turistlere açılır.Burası insanlar tarafından yapılan bir madenmiş,yani doğal bir maden değil.
Rehberimiz uyardı aslında -9 derece bir madene gidiyoruz dedi ancak ben ne kadar soğuk olabilir diye kalın kıyafetlerden almadan gitmeme rağmen sanırım soğuğu sevdiğim için çok fazla üşümedim.Bir de fazlasıyla nemli bir ortamdı zaten hissedilen -9 değildi ki çok fazla üşümedim.
İşte böyleydim.Kısa kollu bir tunik ve şans eseri yanıma aldığım şal kurtardı beni :) |
Madene bir kapı yardımıyla girdik.Aslında benim kapalı alan fobim vardır.Ancak çok sıkıntı yaşamadım.Tabi Burak abi arada kaç metre aşağıda olduğumuzu hatırlatmadığı sürece sorun yoktu :)
Duvarlar gördüğünüz gibi tuğla ile örülmüş,zaten buradan da anlaşılıyor doğal bir maden olmadığı.Duvarlardan yer yer sular sızıyordu.
Madenin aktif olduğu dönemde madeni dışarıya taşımak için atlar kullanılmış.Ancak gün ışığını gören atlar madene,karanlığa indiğinde korkup,aksi hareketler yaptıklarından atları kör etmişler ve bunun anısına da bu yeri yapmışlar,atları anmak adına..
Azize Barbara şapelindeyiz.Barbara,5. yüzyılda şuan İzmit olarak bilinen eski ismi Nicomedia olarak bilinen yerde doğmuştur.Varlıklı bir pagan olan Dioscorus kızı Barbara'yı dış dünyanın etkilerinden korumak ve evlenmesini istemediği için kuleye kapatmıştır.Babası yolculuğa çıktığında Azize Barbara işçilerle beraber odasına 3. bir pencere yaptırmış.Babası döndüğünde ruhani anlamda ışık aldığını söylemiştir.Kızının Hristiyanlık dinini benimsediğini ve doktor kılığında gelen rahibin kızını vaftiz ettiğini öğrenen babası Babara'yı hapse mahkum etmiştir.Barbara kaldığı yere vuran küçük ışık sızıntısıyla yıkanıp,ibadet etmiştir.
Babası kızı için ölüm emri vermiş ve kendi elleriyle başını keserek öldürmüştür.Ardından kendisine de yıldırım çarparak ölmüştür.
Azize Barbara karanlığa mahkum edildiği için madencilerin koruyucusu sayılmıştır ve adına bu şapel yapılmış.Madenciler madene girerken her sabah önce burada dua edip,şans isteyip girerlermiş madene.Yukarıda bulunan G ve A harfleri Glück Auf yani iyi şanslar demek..
Adolf Hit'lerin emri ile Heinkel He 162 Volksjager (Halk Savaşçısı) olarak bilinen ve 2. Dünya Savaş'ında Lutfwaffe aktif olarak kullanılan,büyük kısmı tahatadan yapılmış ve çok hafif 1.nesil jet motorlu uçak burada yapılmış.Gizli olsun kimse görmesin diye burası tercih edilmiş.Haklı kimin aklına gelir maden ocağında uçak fabrikası.
Yavaş yavaş Avrupa'nın en büyük yer altı gölüne iniyoruz.3 katlı madenin en alt katına iniyoruz.Ortada raylar var gördüğünüz gibi,çıkan madenleri taşımak için yapılmış.
1993'te 3 Silahşörler filmi bazı sahneleri burada çekilmiş.
Suyun çıkış noktası ileride gördüğünüz dikdörtgen alan.Su gerçekten çok berraktı.Fotoğrafta gördüğünüz gibi.
Biz mavi bir tekneyle gezdik.Bir de bu tekne vardı,ancak bu tekne sergilenmek için kullanılıyordu.
Ayakta yolculuk etmek yasak.31 Mayıs 2004'te 28 yolcu ile devrilen tekne ve dördü Alman biri Belçika'lı turistlerin öldüğü kaza yaşandığı için adlarına bir tabela yapılmış.
Ayrıca teknede sorun yaşanmadan,batmadan yolculuk yaptığınız için bekçiye bahşiş verilmesi gerekiyor..
Mağaranın içi de bu şekilde..Eşsiz bir geziydi.Fotoğraf makinesinin ışığı aydınlatmış ama normalde ileride gördüğünüz gibi sarı ışıklarla loş bir aydınlatması var.
Tabi yerin 60 metre altındaydık baya gerilmiştim ama suyu görünce rahatladım :)
Bu fotoğrafla da veda ediyorum sizlere şimdilik.Kesinlikle tavsiye ederim,görülmeye değer yerlerden biri.
Tur yazılarımın devamı gelecek şimdilik hoşçakalın :)
Yorumlar
Yorum Gönder